1 – Atkı / Bere / Eldiven. Bu üçlü bir kış valizinin olmazsa olmazlarından elbette. Hatta yedekleri olsa hiç fena olmaz. Özellikle en az 3 çift eldiven diyoruz. Karda ıslanabilir ya da maazallah kaybedebilirsiniz. Belki de gideceğiniz yer tahmin ettiğinizden daha soğuk olur, iki eldiven üst üste takmanız gerekir.
Hiç yaz olmayan sürekli kış olan bir mevsimi vardır. 12 ay kış yaşanır. Sadece kış mevsimi yaşayan yerlerden biridir. 2. Oymyakon. Zaten soğuk bir iklime sahip olan Rusya'nın çok soğuk iki bölgesi Oymyakon ve Yakutsk. Bu iki bölgede yapacağınız ufak bir dikkatsizlik belki de sonunuzu hazırlayabilir. Bu ayda ise -40
Ânı yakalamak! Bu sene kış çok güzel geçti..bol bol kar,beyaz,soğuk :) Belki içinizde bu durumdan pek hoşnut kalmayanlar olmuştur eminim, olumsuz getirileri de oluyor elbet, fakat o konu ayrı.. Ben kış mevsimini ve soğuğu da seven biri olarak bu durumdan hiç şikayetçi değildim ama laf arasında baharı da özledik arkadaş! :)
Lütfen balkonlarımıza bunlar için yiyecek bir şeyler koyalım. Sokak köpekleri ve kediler ise eksi 15-20 derecede acaba bu kışı nasıl geçirecekler diye düşünüyor muyuz? Halk arasında köpekler için söylenen bir söz vardır, "Köpekler kışı geçirir ama yediği ayazı ancak kendileri bilir!.." derler.
Cüce Gezegenim Sonunda Sahalarda ! Ağustos 15, 2018. Merhabalar, Uzun zamandır sahalarda olup ara ara sahalara çıkan ama sürekli oyunda kalamayıp tembellik yapan bir futbolcuyum ben.En azından bloğumun futbolcusu :) Benim adım Selin.Aslında futbolcu demişken size Instagram kullanıcı adımdan bahsedebileceğim en uygun anın şu an
26 Temmuz 2006 16:55. efehobbit. soğuk bir kış günü : ( ( (. Bir kuş soğuk bir kış gününde yiyecek bulabilmek için kanat çırpıp duruyormuş. Hava o kadar ayazmış ki minik kuş. dayanamayıp karın üstüne düşmüş. Kuş çaresiz, soğuk karın üstünde ölümü. beklerken oradan geçen bir inek kuşun üstüne sıçmış
TgGL. KASIM 29, 20180 Soğuk bir kış akşamı iki arkadaş, tir tir titreyen soğuk havaya bağdaş kurmuş, yoksulluk ve yoksunluklarına sessiz çığlıklar atıyor, sığındıkları battaniyelerin içinden, kendi hallerine bakmaksızın insanın ve toplumun halinden konuşuyorlardı. ’Sana mı kaldı, kendi işini yürütmeye bak,’’ türünden sözde nasihatlere aldırmadan toplumcu sevdalara yelken açıyor, dağı dağa, insanı insana kavuşturan büyük ideallerin hayâliyle ısınıyorlardı. Ne vakit insan ve toplum meselelerinden bahis açılsa, kemiklerini sızlatan ayazı duymuyor, bütün yoksunluklarına rağmen Zümrüd-ü Anka misali mekândan ve zamandan sıyrılıp aydınlık düşlerin başkahramanları oluveriyorlardı. Oysa henüz iki saat önce saray yemeği misali mideye indirdikleri, yağsız ve tuzsuz un çorbasıydı. Bir müddet sonra dışarı çıkıp kemiklerini sızlatan havayı içlerine hapsetmek, göğüs kafeslerine oturmuş sıkıntıyı dağıtmak istediler. Çıktıklarında evlerinin sokaktan çok daha soğuk olduğunu fark ederek hâli perişanlarına göz ile dudak arasında bir katre tebessüm resmettiler. Başları öne bükük, kaldırım taşlarının çizgilerine basmadan adım adım Spil Dağı’nın yeşilden karaya çalan bakışları altında dolaşıyorlardı. Adımlarına, insanlık üstüne çöreklenmiş kara kara bulutlar ve ışığın karanlığa hasret kaldığı görkemli çağların hayâli eşlik ediyordu. Ulupark’tan, her bir taşında, her bir mermerinde görkemli çağların dokusunu taşıyan Hatuniye Camiine doğru yol alırken, içlerindeki sıkıntıdan utanacakları, vicdanlarını lime lime edecek, hallerine şükretmekten bile ar edecekleri bir garip insan manzarasıyla karşılaştılar. Ayazın insan etini parçaladığı bu soğuk kış akşamında, ayazdan çatlamış çıplak ayakları, dizlerine kadar yırtık yamalı pantolonu, sadece birkaç düğmesi sağlam ve her yerini açıkta bırakan köyneğiyle Tanrı’nın akıllı kullarına emâneti bir garip insan. Anlayamadıkları bir şeyler vardı garibin dilinde. Kulakların değil, kalplerin duyması gereken şeyler. Ceplerinde, garibin avucuna servet bırakıyormuşçasına salıverecekleri ve bu vesileyle insani vazifelerini yerine getirmiş olmanın rahatlığıyla çekip gitmelerini sağlayacak, hiç değilse bir elli kuruş olmalıydı. Gel gör ki yoktu; kısık ve mahcup bir sesle, ’Allah yardım eylesin,’’ diye fısıldayarak garibin yanından garip bir edayla geçip, devam ettiler yollarına. İnsan, bir garip gördüğünde neden aklına hep para gelirdi ki… Gariplerin de konuşmaya, içini dökmeye, hal hatır sormaya, hiç değilse bir selama ihtiyacı olamaz mıydı? Bu duygular içinde birkaç adım ilerledikten sonra anlaşmış gibi, aynı anda dönüp geri baktılar. Yorgun küçük adımlarla arkalarından geliyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Henüz dil açmamış bir bebek misali yalvaran, çaresiz bir çehreyle yaklaşıp anlamaya çalıştılar. Ne fayda hiç bir şey anlayamıyorlardı ve yapacakları da pek bir şey olmadığını düşünerek -aynı çaresizlikle- yollarına devam etmeye karar verdiler. Adımları, geri geri gidiyordu ve garibin ne söylediği anlaşılmayan sesi peşlerinden geliyordu. Bu dayanılmaz çaresizliğe son vermek için olsa gerek Çakır, “Tamam, sen orda dur. Biz geleceğiz birazdan,” dedi ve garibim, ilahi bir emir almışçasına çakılı kaldı kaldırımda, gözlerindeki yalvaran ifadenin çukuruna güveni ekleyerek. İki arkadaş, yüksek binaların, lüks arabaların ve yaldızlı vitrinlerin önünden, yoksunluklarına bir garibin yoksunluğunu yükleyerek, akıllarından yüreklerine od gibi düşen, ’Komşusu açken tok yatan bizden değildir’’ çağrısından mülhem, bütün insanlar adına ar ederek, iki büklüm yürümeye devam ediyorlardı. Suskunluk, o an için kaynağı çaresizlik, Tanrısı çare olan bir yüce yakarış, insanlığın dertleriyle hemhal olduğunu düşünürken, insanlığından utanır olmanın eziciliği, ruhlarını başka bir yerde bırakmış olan iki arkadaşın helak olmuş, taşa dönüşmüş varlıklarıydı. Artık ayazı duymuyor, hatta soğuk soğuk terliyorlardı, içlerinde bir yerde kavurucu bir duyguyla âvâre âvâre gezindiler epeyi. Suskunluğu, Alper’in, “Orada öylece durup bizi bekliyor mudur?’’ sorusu bozdu. Çakır, bir müddet gözleri yere mıhlanmış olarak daldı, sonra, “Gidip bakmadan içimiz rahat etmeyecek,” diye mırıldandığında beraberce garibi bıraktıkları sokağa yöneldiler. Hızlı adımlarla yine sessizliğe bürünerek sokağa vardıklarında “bekle” dedikleri yerde iki büklüm yatmış gördüler garibi. İnsanlar gelip geçiyordu; kimileri göz ucuyla acıyan bir bakış atarak, kimiler ise varlığını dahi fark etmeden… Alper, “İnsana, insanlık verilmiş midir,” diye mırıldandı. Çakır, “Verilmişse bile sonradan verilmiştir,” diye cevapladı. Zira kötülük, vakit kaybetmeden olurken iyilik hep gecikmekteydi. Oysa hepimiz ne kadar da iyi insanlardık değil mi? Hepimize, bir zamanlar ’sadaka verilecek yoksulun bulunmadığı’’ hikâyeler anlatılmış, ’açların doyurulması, çıplakların giydirilmesi’’ öğütlenmişti. Peki, bu duyarsızlık neydi böyle? İnsan duyduğu, gördüğü ve bildiği halde doğrunun aksine nasıl yaşayabiliyordu? Yapacak bir şeyler olmalıydı. Bir kez daha bırakıp öylece gidemezlerdi. Zaten neden bırakıp gitmişlerdi ki; daha ilk gördüklerinde bir şeyler yapmaları gerekirdi. Önce polisi aramak geldi akıllarına. Öyle ya, polis demek, huzur ve güvenlik demekti. Lakin aldıkları cevaptan anlaşılan, polisin görevi, sadece insanı insandan korumak, huzuru bozan olaylara müdahale etmekti. Peki, bu garibi, soğuktan, açlıktan ve bütün yoksunluklardan kim koruyacak; kim huzura kavuşturacaktı, Azrail mi? Vakit, gece yarısına vardığından valilik ve belediyeden de bir şey çıkmaz diyerek, zabıtayı aradılar. Zabıta memuru, önce, alışılmış bir durum hissiyatı ile ilgisiz davrandı; başından savma gayretindeydi. İki arkadaş, hiç değilse garibi, sıcak bir yere götürmelerini ve karnını doyurmalarını, biraz kırgın, biraz da kızgın bir dille ifade ettiler. Zabıta memuru, biraz daha umursamaz davranmaya devam etse, kendilerine, insanlara, ayaza ve açlığa olan bütün öfkelerini ondan çıkaracaklardı. Neyse ki, bir ekip gönderileceği söylendi ve çok geçmeden bir ekip geldi. Garibim, yarı çıplak ve iki büklüm uzandığı kaldırımdan iki arkadaşın gayretleriyle kaldırılıp araca bindirildi. Tam bu sırada oradan gelip geçen insanların, insanlıklarının kabarası tutmuş, meraklı ve ekşimsi ifadelerle durup ilgilenmeye başlamışlardı. Garibi alıp giden zabıta aracı gözlerden kaybolunca, soğuk evlerinin yolunu tutan iki arkadaş, başları önde, elleri ceplerinde suskunluğa gömülerek eve vardıklarında, zabıtanın ne yapacağından şüpheye düşmüşlerdi. Etraflarına bakındılar; belki yakacak odun kömür yoktu, ama ev vardı, yatak ve yorgan da vardı. Hayıflandılar; neden garibi evlerine getirmemişlerdi ki. Bu kahreden pişmanlıkla tekrar kanaat ettiler; “İnsana insanlık verilmişse de sonradan verilmişti.” Bu içeriğe emoji ile tepki ver Bunlar da ilginizi çekebilir Benzer yazıları okuyabilirsiniz. ARALIK 17, 2020 556 görüntülenme AĞUSTOS 23, 2020 956 görüntülenme
MARAL DİZİSİ EN GÜZEL HİKAYEM ŞARKI SÖZLERİ Belki ılık bir yaz akşamı Belki soğuk bir kış ayazı Ya da kim bilir bu bahar buna değer Mucize Belki sopsoğuk bir güz sabahı Belki sahipsiz kalmış aşk romanı Bilirim ki bu benim en güzel hikayem... Ben bir de sen olsak hiç uyumasak El ele versek düş olsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak, saklansak... Bir bütüne ait iki yol olsak Hiç aldırmadan kaybolsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak, saklansak... Belki ılık bir yaz akşamı Belki soğuk bir kış ayazı Ya da kim bilir bu bahar buna değer Mucize Belki sopsoğuk bir güz sabahı Belki sahipsiz kalmış aşk romanı Bilirim ki bu benim en güzel hikayem... Ben bir de sen olsak hiç uyumasak El ele versek düş olsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak, saklansak... Bir bütüne ait iki yol olsak Hiç aldırmadan kaybolsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak, saklansak... Belki sopsoğuk bir güz sabahı Belki sahipsiz kalmış aşk romanı Bilirim ki bu benim en güzel hikayem... Tv8 Maral Dizisi En Güzel Hikayem şarkısını Nil İpek Hülagü ve Derhan Arabacı söylüyor... maral dizisi şarkısı, maral dizi müziği, en güzel hikayem şarkısını kim söylüyor, maral en güzel hikayem şarkı sözü
Sayfa İçeriği Ayaz İle İlgili Sözler Kısa, Ayaz İle İlgili Sözler Facebook, Ayaz İle İlgili Güzel Sözler, Ayaz İle İlgili Özlü Sözler, Ayaz İle İlgili Sözler Anlamlı, Ayaz Sözleri, Ayaz İle İlgili Şiirler, Ayaz İle İlgili Aşk SözleriBu güzel sayfamızda sizler için ayaz ile ilgili söylenmiş en güzel sözleri hazırladık. Sayfamızdaki ayaz ile ilgili anlamlı sözleri facebook, twitter ve whatsapp ile sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. AYAZ İLE İLGİLİ GÜZEL SÖZLER Bir kapı önündeyim. Girsem suç, gitsem ayaz. Yaza aldanma içimiz ayaz. Tunç İlkman Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz! Bir kapı önündeyim. Girsem suç, gitsem sürmelenmiş ayazlarda, yalnız ve sensizim. Bir kış geldin bu cihana, ayaz vurmuş bir cansın sen. Yokluğunda üşüyorum sensiz, gecelerim ayaz kesiyor. Koca çınarımız, annemize. Yamandır şu zemheri ayazları. Geceler soğuk, geceler ayaz. Geleceksen ne olur etme naz. Hiç üşümedim zemherinin ayazında. Huzur buldum yanında. Ben seni İstanbul boğazında değil, Ankara’nın ayazında sevdim. Zaman ıssız, yürekler yalnız ise ayaz gecelerin ateşi; yüreğin olur. Üşüyüp titremen gecenin soğuğundan değil, yalnızlığının ayazındandır. Dışarısı ayaz, dışarısı hasret. Yüreğimde yangın var, sevdan ile söndürme yağar ayaz olur, her yer bembeyaz olur. İnancım o ki benim, eden elbette bulur. Geceler ayaz, üşüyorum, üstümü örtsene annem. Eller yaban, eller yalan. İçim yanıyor. Hatırla sevgili, şarkılar dinlerken ayazlı Ankara gecelerinde, nasılda üşürdü eksik yanlarımız. Allah’ım beni öyle bir sonbahar ayazı öldür ki, sevdiğim mezarıma koyacak tek bir gül bile bulamazsın. Geceler sessiz, soğuk, ayaz. Sevgim o kadar sıcak ki onu gönderiyorum sana, ört üstüne sakın üşüme diye. Bu gece gözlerini göremeyebilirim, bu kalbi belki sana belki dağlara verebilirim. Bekleme bu ayaz kış gününde gelemeyebilirim. Elma yanakların buzlar keserken, kahreder havlayan uyuzlar beni. Kırbaç gibi rüzgar sertçe eserken, zemheride vurur ayazlar beni. Niçin benim bahtıma, ya ayaz düşer, ya kar? Dondurucu bir soğuk, vurur, sinemi yakar, mevsimler hep kış mıdır, hani, nerede bahar? Kaderime yama olmuş yar nazı, bilmem nasıl silinecek bu yazı. Göre göre boy veriyor gerçekten, yüreğimde bir sevdanın ayazı. Ayazında kırılırım, soğuğunda vurulurum sevdiğim, can evimden Vurulurum, Hasretin düşer sol yanıma, soluk soluğa yüreğim düşer Ekim’i Kasım’ı olmaz ki. Ilık bir ekim sabahında, ayaz bir Şubat akşamında ya da Temmuz güneşinde sevemez miyim? Severim. Hem de çok! Bir gün dudakların kurursa okyanusu getiririm sana. Akşam ayazında titrersen güneşi getiririm sana. Eğer gönlün bir sevgi ararsa kalbimi söküp getiririm sana. Gündüzün rengine benzemez gecenin rengi, üşütür ayaz korkutur karanlık, bir gariplik bir hüzün var içimde, ya bu şehirde ben fazlayım ya da yanımda biri eksik. Mevsimlerim kış iken, baharım hiç gelmedi, öyle ortada kaldım, zemheri ayazında, engel varken önümde, yollarımı çelmedi, derin hüsrana daldım, zemheri ayazında. Güneşin rengine benzemez gecenin rengi üşütür ayaz korkutur karanlık bugün bir gariplik bir hüzünlük var yüreğimizde ya biz fazlayız bu şehirde ya da bir dost eksik. Ayrılığın resmini çizdim sarı odalara, yüreğimi soğuttum zemheri ayazında. Sonra uzun uzun rüzgarın gülüşünü seyrettim çaresizce. Ve gecenin en koyulaştığı yerde ölümü kucakladım masmavi yüreğimle. Gecelerden ayazı sevmem. Ya gündüz olmalı ya gece. Namludan çıkan kurşun, ya kalbimin derinlerinden vurmalı, ya namludan hiç çıkmamalı. İnsan sevdiğini ya ölümüne sevmeli. Ya hiç sevmemeli.
Mihman Kim bilir Hazan yelinin yerine kışın ayazı gelince Karlar etrafta savrulup ağaçlar titreyince Belki bahara daha çok inanırız… Kim bilir Görüntün kaybolup sesin gidince Simanın her zerresi zihnimden göç edince Suretlerde seni aramaktan vazgeçince Belki kendimle buluşurum Kim bilir Zamana meydan okumaktan vazgeçince Mekânın içinde kaybolmayı seçince Kabahati senden çok bende bilince Belki geleceğe daha ümitli bakarım Kim bilir Göç edince memleketimden Varınca yeri bilinmeyen menzile Soğuk bir kış günü geçtiğim nehirden Belki bir gün bahsederim kendimden Kim bilir Yalnızlık alın yazımla birleşince Tek başıma kalıp sessizce gidince Gözlerin göremediği âleme erişince Belki bir gün beni hatırlarsın Kim bilir Kalbimin içinde ağlayan çocuk Gönlümde ırmaklar var gözlerime akan Olmak veya sahip olmak arasındaki uçurum Kendinden geçmenin eşiğinde bir adam Belki sakince her şeyi izliyordur…
Yazar Unknown Tarih 0121 Kategori Maral En Güzel Hikayem Sözleri, Maral En Güzel Hikayem Şarkı Sözleri, Maral En Güzel Hikayem Şarkı Sözü, Maral Şarkı Sözleri, Türkçe Şarkı Sözleri Yorum Yorum Yap Maral En Güzel Hikayem Şarkı Sözü Belki ılık bir yaz akşamı Belki soğuk bir kış ayazı Ya da kim bilir bunlar buna değer Mucize Belki som soğuk bir güz sabahı Belki sahipsiz kalmış aşk romanı Bilirim ki bu benim en güzel hikayem Ben ile sen olsak hiç uyumasak El ele versek düş olsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak Saklansak Bir bütüne ait iki yol olsak Hiç aldırmadan kaybolsak Hiç bilinmeyen bir masal olsak Saklansak Sen soğuk bir güz sabahı Belki sahipsiz kalmış aşk romanı Bilirim ki bu benim en güzel hikayem Şarkıyı Seslendiren Nil İpek Hülagü ve Derhan Arabacı Müzik Cem Tuncer Söz Yazarı Yonca Kocadağ Paylaş Facebook Twitter Google Plus Pinterest Tumblr
belki soğuk bir kış ayazı