Kuran-ı Kerim’de hac ibadeti ile ilgili ayetleri paylaşıyoruz. 1- “Ey Muhammed! Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar) Siz de Hacile ilgili Ayet-i Kerimeler " Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Dinen aşırı gitmek; olması gerekenden fazla zorlamak, fazlasını istemek, sınırları aşmak, haddi bilmemek, hakikati değiştirmeye çalışmak, eziyet ve zulüm üretmek, yanlışa zorlamak, fütursuzca alay etmek ve korkmadan günah işlemektir. Haddi aşmak ise; verilen akıl ve kalp nimetine, iman lütfuna rağmen zalim, cahil ve Bunlarınbikinicisi gerçekleşip de siz bozgunculukta haddi aşınca ( haddi aşmak; kendilerinden olan peygamber ve liderleri ve farklı inanan din kardeşlerini öldürmek demektir) biz de Ancak hac ile ilgili sorumlulukları yerine getirdiğiniz zaman avlanın! Sizi Mescid-i Haram`dan alıkoyanlara olan hıncınız, onlara saldırganlık yapmanıza yol açmasın; erdem ve takvada birbirinizle dayanışma içinde olun, günahkarca kötülük ve düşmanlıkta değil; artık Allah`a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun Bozgunculuk nedir? Yeryüzünde fitne, fesad ve karışıklık çıkarmak; zulüm ve taşkınlık yaparak haddi aşmak. İnsan, fıtratındaki "nankörlük" ve "zalimlik" özellikleriyle, zaman zaman Rabbine isyan ederek, yeryüzünde bozgunculuk çıkarır, kendisi gibi eşit şartlarda yaratılan insanları mali güç yTvKZ. DİNEN AŞIRI GİTMEK VE HADDİ AŞMAK NEDİR ? Günah; akıl sahibi, seçme ve irade ortaya koyma melekesine haiz insanlar ve cinler içindir. Hatasız kul olmaz ve günahsız olanlar sadece meleklerdir. Allah’ın rahmeti tüm bu günahları örtecek kudret ve genişliktedir. Acı ve vahim olan ise günah işlemekten ve sonuçlarından korkmamaktır ki bu artık gaflet veya cehalet değil, zulüm derecesine varan delalet ve hıyanettir. Bu nedenle insan günah işlemekten değil, tevbe etmemekten, pişman olmamaktan ve günahın vebalinden çekinmeden, aşırıya gidip haddi aşmaktan korkmalıdır. Yüce Allah affediciliği kadar günah sahiplerine tevbe ve salih amel için süre vermesiyle de rahmeti bol olandır. Böyle olması, günahkâr zalimlerin tövbesine imkân sağlanması, tövbeye yanaşmazlar ve kötülük üretmeye devam ederlerse zulümleri artsın ve helakleri hak olsun, ayrıca o zalimlere uyanlar belli olsun diyedir. “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” Nahl 16/61 Aslen kötü olan vebalden korkmamak ve aşırı gitmek – haddi aşmak olduğuna göre dinen bunların ne anlama geldiğine bakalım. Dinen aşırı gitmek; olması gerekenden fazla zorlamak, fazlasını istemek, sınırları aşmak, haddi bilmemek, hakikati değiştirmeye çalışmak, eziyet ve zulüm üretmek, yanlışa zorlamak, fütursuzca alay etmek ve korkmadan günah işlemektir. Haddi aşmak ise; verilen akıl ve kalp nimetine, iman lütfuna rağmen zalim, cahil ve nankör insanın, Allah’ın sınırlarını vebalden korkmadan aşması, günah ve zulümde aşırı gitmesi, dini reddetmesi, dine yalan söyletenlerle bir olması, hakikate karşı savaş açması, Kur’an emirlerini yok saymasıdır. “Allah, şöyle der “Atın cehenneme, hakka karşı inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!” Kaf 50/24,25 AŞIRI GİTMEK Aşırı gitmenin Kur’an’daki tarifi en başta kötülük ve zulümde ileri giden Firavun örneğidir ki Hz. MUsa as Peygamberin tüm davet ve tebliğlerine, tüm mucizelere ve belalara rağmen Firavun aşırı gitmeye devamla zalimlerden olmuş, gerçeği reddederek batılı egemen kılmaya çalışmıştır. Cümleye eklenen gerçekten’ kelimesi ise bu zulüm ve hadsizliğe yapılan vurgudur, adeta yemindir. “Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ’ya iman etmedi. Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi.” Yunus 10/83 Eski kavimlerin ve helak edilen toplumların ana gafleti de işte bu aşırı gitmek belasıdır ki azıcık medeniyet veya refaha kavuşan toplumların hemen şeytanın ayak izlerini takip ederek sapması ve hadsizliğe müracat etmesi helaklerine sebep olmuştur. Dinleri aynı, kitapları aynıyken, insanların farklı yorumlarla dini kendi çıkarları doğrultusunda yontmak istemesi ise ayetin asıl vurgusudur ve dincilik ile tabir edilen menfaat çatışmalarının özü de budur. “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” Al-i İmran 3/19 Oysa Yüce Allah savaşta dahi, öldürme ruhsatında dahi aşırı gidilmesini, eziyet verilmesini istemez, hırs, kin ve öfke ile haddin aşılmasına asla razı olmaz. “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” Bakara 2/190 Ancak maalesef yeryüzünde insan diye gezinen çoğu varlık aşırı gitmekte ve haddi aşmaktadır. “… Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller mucize ve âyetler getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da hâlâ yeryüzünde aşırı gitmektedir.” Maide 5/32 Aşırı gitmek ayetlerde çok sayıda yerde geçer ve aşırılık hem kötülük istikametinde hem de sözde iyilik fanatiklik-yobazlık adınadır. Keza ayetlerin yasakladığı bir diğer husus da kulun kendisi haddi aşmasa bile aşırılığa kaçanlara boyun eğmemesi şeklindedir. Yani günah, haram, haksızlık da aşırı gidenlere itaat dinen yasaktır. “De ki “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” Maide 5/77 “Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” Kehf 18/28 “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse, o muhakkak helâk olmuş demektir.” Ta’ha 20/81 “Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.” Bakara 2/61 Çoğu aşırı haller ise imana mesafeli olmaktan ve yazık ki nefislere tabi olmaktan kaynaklanır. “Yûsuf, “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.” Yusuf 12/52,53 Firavun misalinde olduğu gibi aşırılık hali, yalancılık ile aynı cümlede kullanılarak gerçeği saptırmanın, hatta gerçekten şüphe etmenin de haddi aşmak olduğu vurgulanmıştır ve böylelerinin durumu kötü yola mahkûm olmaktır. “Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.” Mü’min 40/28 “Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, “Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır.” Mü’min 40/34 Ayetlerin bunca yasak ve tembihine de paralel olarak aşırı gitmenin dindeki cezası cehennemlik olmaktır ki buna aşırı gidenler ve aşırı gidenlere boyun eğenler dahildir. “Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir. Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” Mü’min 40/43,44 Yine de Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez ve kul her daim tevbe edebilir. Lakin bu tevbe şartlara bağlı olmamalı, tevbeye güvenip günahlar üst üste yığılmamalı, tevbe nasuh yani içten olmalıdır. Dahası riya ve gösterişe bezenmiş çakma tevbelerin sahibine faydası olmadığı gibi dinle, iman sahipleriyle alay etmenin verdiği ceza ve mesuliyeti de vardır. “De ki “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Zümer 39/53 HADDİ AŞMAK Haddi aşmak, aşırı gitmekle hemen hemen aynı manada kullanılan bir yüklemdir ve aşırılıktan da fazlası görünümündedir. Haddi aşmak tevazuyu terk, sınırları inkar, vebal ve sorumlulukları reddetmek manasınadır ki bunun ucu sınavı inkara, ahireti umursamaya kadar gider ve bu akıbetleri kapkara eden bir beladır. Allah ise usul usul, sessiz ve gösterişsiz, tevazu ve alçak gönül ile yapılan duaları nasıl severse, kulları da öyle sever. Cümleyi tersten okursak, Allah kibirli yalancıları, aşağılayan servet şımarıklarını hiç ama hiç sevmez. Tabi bunlara güç ve destek veren, onlarla bir olanları da. “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” A’raf 7/55 Haddi aşmanın, sıradan günahlardan öte ve kahredici olduğunu ayetlerden anlıyoruz ki eşcinsellik, sapıklık, bozgunculuk, zulüm, yalan ve iftira bunlara örnektir. Keza sıkışık anlarda Allah’a sığınıp, refaha erince Allah’ın adını dahi unutanlar, ayetlerin haddi aşanlar olarak tanımladığı kimselerdir. “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.” A’raf 7/81 “İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş hoş gösterilmiştir.” Yunus 10/12 Günahkarların değil ancak haddi aşan, aşırı gidenlerin kalpleri mühürlenmiştir ve inkar eden, helake müstahak olan bu gafillerin artık kurtuluşları sadece Allah’ın rahmetine bağlıdır. “Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.” Yunus 10/74 “Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.” Ta’ha 20/127 “Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik.” Enbiya 21/9 Haddi aşanlara kişi bazında Kur’an’ın verdiği örnek Firavun’dur. Ayetlerde 74 ayrı yerde geçen Firavun, inkârı, yalan ve iftiraları, şirki, mucizeleri reddedişi, din adamlarıyla servet sahiplerini yanına çekişi, Peygamberi yalanlayışı, işkence ve zulümleri vb. gafletleri nedeniyle haddi aşan aptallara gerçekten güzle bir örnektir. Bu cesaret ile sadece bilmemekten değil, dünya servetlerine güvenip, rızkı kendisi kazandı sandığındandır. Oysa hesap haktır ve bu dünyada sahip olunan her şey sınav içindir. “Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.” Duhan 44/30,31 Firavun gibi kötülüğü emreden ve günaha, kibre, şirk’e zorlayan haddi aşmışlar için, haşa, Allah’a sövmek dahi mümkündür. Zaten Allah’a, dine ve Kur’an’a, Hz. Peygamber’e yalan söyletmek de aslen küfürdür ve mü’mine düşen bu kimseleri günahlarıyla baş başa bırakıp imana dönmek ve tevbe etmektir. “Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” En’am 6/108 Haddi aşmanın aıl manası ise din adına nefse uyarak hüküm verme-koyma gafletidir ki helal-haram belirleme bunlardan sadece birisidir. Bu durum dahi Allah’ın azabına mahkum olmak demektir. “Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden halkı saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.” En’am 6/119 “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri kendinize haram etmeyin ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.” Maide 5/87 Haddi aşanların küfrü, gafleti, hatta işkenceleri dahi imanlı kulları onlarla aynı şeyleri yapmaya sevk etmemelidir. Aksine mü’minler öğüt vermek, nasihat etmek, tevazu ve hoşgörü ile öğretmek ve örnek olmakla mükelleftir. Kimse kimseye bakıcı, sahip veya kimseden sorumlu değildir. Dinde zorlama yoktur ve din tebliğ – davetten ibarettir. Yapan yapar, yapmayan sonucuna katlanır. Bunun aksine o zulüm ve işkencelerin aynısıyla karşılık vermek bir mazeret veya hak değil, aynen zulümdür ki yanlıştır. O halde doğrusu sükuneti korumak ve Allah’a güvenmeye devam etmektir. “Ey iman edenler! … Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva Allah’a karşı gelmekten sakınma üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” Maide 5/2 Ayetlerin ifadesiyle haksızlık, adaletsizlik, hile, tuzak, fesat, hırsızlık gibi hallerin tamamı haddi aşmaktır. “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.” Nisa 4/29,30 Kısaca ayetlerde emredilen emir ve yasakların yani sınırların her biri farz mahiyetindedir ve bunları aşmak, çizgiyi geçmek, vebalinden korkmamak, şefaate güvenmek, sahte tevbelerle kurtulunacağını sanmak yanlış ve batıldır. “Verdikleri sağlam sözü yerine getirmemeleri sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi yasakları konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.” Nisa 4/154 Çare, deva ve doğru olan ise sadece Kur’an’dadır. Ve Yüce Allah o kadar rahmet ve merhamet sahibidir ki azmış, sapmış, haddi aşmış ve aşırı gitmekten çekinmeyen hale gelmiş toplumlardan dahi merhametini esirgemez, rahmetinden mahrum bırakmaz. Lakin böyle olması, azmışların doğru yaptığından değil, Rabbimiz Allah’ın sınırsız rahmetinden dolayıdır. Acı olan ise günahlarımızın o kadar çoğalmış olmasıdır ki Yüce Allah bizleri haddi aşmış olmakla suçlamaktadır. “Hâ Mîm. Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta Levh-i Mahfuz’da mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur. Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le Kur’an’la sizi uyarmaktan geri mi duralım?” Zuhruf 43/1-5 Aynen aşırı gidenler bahsinde olduğu gibi Yüce Allah, haddi aşanlara da itaat etmeyi ve boyun eğmeyi yasaklamıştır ki buna uymayanlar haddi aşanlarla aynı tarafta demektir. “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” Şu’ara 26/151,152 Hayat ve beşeri meşgaleler içinde insanlar çoğu zaman gruplara, farklı görüşlere ayrılır ve fakat bu doğruyu bulmak maksatlı olmalı, bölünme anlamı taşımamalıdır. Keza bu farklılık ve ayrılık bir husumete sebep olmamalı, kin ve nefreti körükleyenlerin, fitne ve fesat üretenlerin gemilerinden hemen inilmeli, haddi aşanlar terk edilmelidir. Ne zaman ki haddi aşanlar hatasını anlar ve yeniden Allah yoluna döner, bu kez affetme ve unutma sırası iman sahiplerindedir ve artık tevazu ile hoşgörü zamanıdır. Bu gayret ve anlayışın adı ise adalettir, hakları yerine koymaktır. Yine tersten okursak Allah adaletsizlik yapanları, haddi aşanları, kin güden fesatçıları, hakka karşı olanları, fitne-fesat üreten yalancı iftiracıları asla sevmez. “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer Allah’ın emrine dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve onlara adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.” Hucurat 49/9 Nihayet insanlar, belli süre için yeryüzüne doğurtulmuş, imtihana tabi varlıklardır. Allah dilerse tamamnı bir saniyede yok eder ve yerine yenilerini getirir. Bu dünya süslü bir oyun ve sınav alanından başka bir şey değildir. Buradaki süsler ve tüm yaratılanlar ise fani, yani ölümlüdür. O halde baki olan sadece Allah’tır, zengin olan O’dur, kimseye muhtaç olmayan O’dur. İnsan ise önce Allah’a ve sonra imana, dine, Kur’an’a, kendisine doğrunun gösterilmesine, affedilmeye, rızık verilmesine muhtaç olandır. Bu sebeple insan, bu sonsuz kudret karşısında haddi aşmak ve aşırı gitmek bir yana tevbe ile Rabbine yönelmesi, aşırılık ve haddi aşmaktan vazgeçmesi gerekendir. Yani insan yanlıştan ne kadar erken dönerse o kadar kardadır. “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır. Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir. Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.” Fatır 35/15-17 Son söz; dünya üzerinde yaşananlara bir de haddi aşmak ve aşırı gitmek penceresinden bakarsak o kadar yanlış ve aşırı giden görürüz ki helake mahkûm olduğumuzu kolayca anlarız. Bu gaflet sahipleri fitne ve fesatla, yalan ve iftirayla o denli haddi aşarlar ki bereket ve huzur külliyen ortadan kalkar. Hak, adalet çatırdar, gerçek titrer, masumiyet zarar görür. Bu ise zulüm ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaktır ve bunun cezası da ebedi cehennem yurdudur. Böylelerinin ıslah olmaz halleri ise elbette hem kendileri ve hem de başkaları için ayrı bir sınavdan ibarettir. Çünkü Yüce Allah’ın verdiği süre tevbe veya o bozgunculara uyacaklar belli olsun diyedir. İşte haddi aşmamak, aşırı gitmemek tam olarak budur, sınırlara uymak, gerçeğe sadık kalmak, Allah’ın sınırlarına riayet etmeye gayret etmektir. Ötesi? Ötesi … ve zıddı helaktir, helake mazhar olmaktır, ebedi cehennem ateşlerine razı olmaktır. Din Kur’an’da, deva, çare, doğru ve mutlak olan sadece Kur’an’dadır. Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın, doğru yoldan çıkanlarla aynı gemiye bindirmesin. Amin! Allah’tan Bir Şeyi Çok İstemek ve Duada Israrcı Olmak Günah mı?Duasına Allah tarafından icabet edilmesini isteyen kimselerin, her şeyden önce kalplerini Allah’tan gayrısından boşaltmaları ve bütün zamanlarını onun zikri ile doldurmaları gerekir. Öyle ki, Hak’tan başka hiçbir şeyi dilinde anmamalı ki, bu şekilde matlubuna ulaşsın ve Cenab-ı Hak tarafından da duasına lutuf ve keremi ile icabet edilsin 1”Şayet tüm yalvarmalarınıza, yakarmalarınıza, ibadetlerinizi zamanında ve şartlarına uygun yapmanıza, haramlardan uzak durmanıza, şüpheli mevzulara mümkün mertebe yaklaşmamanıza, anne-babanın duasını almanıza, zalimin zulmüne karşı durup mazlumun yanında olmanıza, haksızlık yapmaktan çekinip aleyhinize bile olsa doğru söylemekten çekinmemenize, aza kanaat edip Allah’ın hakkında takdir etmiş olduğu rızka Allah’ım rızık verende sensin kesende sensin demenize, başınıza gelen her türlü hastalık, bela ve sıkıntılara Allah’ım senden gelen başım gözüm üstüne demenize rağmen eğer duanız yine kabul olmuyorsa;Yüce Allah’ın şu buyruğu aklınıza gelsin “Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz 2”.Nitekim sizin ısrarla istediğiniz bir şey sizin için şer olabilir, şer sandığınız bir şeyde hayır olabilir. Bunu da ancak “Gaybın anahtarları 3” elinde bulunan “Allah bilir, siz bilemezsiniz 4”. Nitekim yüce Allah sizin ısrarla istediğiniz duaya icabet etmeyerek aslında belkide kuluna iyilik ve lütuf da bulunuyor ancak bizim gibi aklı kıt, basireti kapalı olanların bunu anlaması yada düşünmesi belki çok zordur belkide bir o kadar uzak bir dua edeceksen eğer bunu dünyevi çıkarlar için değilde, ebedi hayatı ilgilendiren konularda ısrarla dua kıldığımız namazlarda her son oturuşun akabinde Salli ve Barik’ten sonra okumuş olduğumuz iki Rabbena duası buna örnektir. Nitekim bu iki Rabbena duasında Yüce Allah’tan dünyada ve ahirette iyilik istemeni, anneni, babanı ve tüm müminlerin bağışlanmasını bir diğer husus da şudur ki senin ısrarla istediğin duaya Allah bir süre icabet etmeyebilir ancak senin bu ısrarından dolayı yüce Allah’ın sana şöyle bir hitap da bulunması durumunda ne yapacaksınızKulum ben sana değil, sen sana ediyorsun. Ben senin duanı kabul etmeyerek sana iyilik yapıyordum ama madem istiyorsun sen bilirsin. Çünkü “Allah kullarına zerre kadar bile zulmetmez 5”.İşte bu noktadan sonra o ısrarla istediğin duaya bir icabet olursa eğer, kabul olunan duanın senin için bir fitne olmasından, bir imtihan olmasından, bir tuzak olmasından korkulur ki Allah cümlemizi böyle bir fitneye düşmekten, böyle imtihana tabi olmaktan korusun. Nitekim geçmişte yaşamış kavimler peygamberlere hitabenYüce Allah bize bir mucize indirsin, bize gökten sofra indirsin vs vs isteklerde ısrar etmişler ve bu ısrarları kendileri için bir fitne yüce Allah bu kıssayı Kur’an-ı Kerim de şöyle anlatmaktadır“Bir vakit de havariler “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? dediler. O da “Eğer mümin iseniz Allah’tan korkun da edebi aşmayın!” diye cevap verdi. “Biz” dediler, “istiyoruz ki ondan yiyelim, gönlümüz rahatlasın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona şahitlik edenlerden oğlu İsa“Ey büyük Rabbimiz! Ey yüce Allah! Bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz yani ümmetimizin tamamı için o gün bir bayram olsun ve Sen’den bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, zira rızık verenlerin en hayırlısı Sen’sin!” dedi 6” ve “Allah buyurdu ki “Ben onu yukarıdan size indiririm, fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kafir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım derecede cezalandırırım 7” şeklinde cevap ettiğimiz her duaya icabet edecek olsaydı, kendi helakımızı kendimiz istemiş olurduk ki, bunu ama nadir ama sık sık yapıyoruz. ama bilerek ama insan her ne kadar öfke anında sakin olması gerekse de hiddetlendiği zaman gerek kendisine, gerekse malına-mülküne, kendi evladına ettiği beddualar kabul olacak olsaydı ve her ettiğimiz dua kabul olacak olsaydı o zaman hayat çekilmez yüce Allah “Ve insan hayrı istediği gibi şerri de ister 8” buyurmaktadır. Nitekim Resulüllah de, mallarınızın aleyhine de beddua etmeyiniz. Çünkü olur ki yüce Allah’tan duaları kabul ettiği, duaların işitildiği ana denk düşebilirsiniz buyurarak kullarını ikaz etmektedir. Ancak lütfu keremiyle kullarına acıyaraktan hamd olsun ki gaflete düştüğümüz anlardaki dualarımıza icabet etmiyor. Hamd olsun alemlerin Rabbine, Hamd olsun alemlerin Sahibine ve hususta şudur ki;Birisi canınızı yaktığı zaman, haksızlık ettiği zaman yada buğzettiğiniz bir kişinin gıyabında beddua etmeyiniz. Çünkü Peygamber Efendimiz Müslüman bir kimse gıyabında kardeşine dua ettiği vakit bir melek Amin, sana da onun gibisi olsun der buyurarak bundan men sende bir beşersin ve insansın. sütten çıkmış ak kaşık olmayacağın gibi seninde hataların, kusurların ve haksızlık yaptığın, adaletsizce davranışın kişi yada kişiler olacaktır. Şayet senin gıyabında ettiğin bedduaların kabul olmasını istiyorsan, senin için beddua edenlerde aynı şekilde dualarının kabul olmasını istiyordur. Madalyonun bir yüzüne değil iki yüzüne bakın. Başkasının gözündeki kılı göreceğine kendi gözünüzdeki deveyi yüce Allah her iki beddua edene de kullarım tamam ikinizin duasına da icabet ediyorum şeklinde bir hitapta bulunacak olursa o zaman ne yapacaksınız?Senin beddua ettiğin kişide gitti, sana beddua eden kişinin duası da kabul olduğu için sende gittin. Bu yüzden başkasının kötülüğünü istemekten vazgeç ki kötülüğe düşmeyesin, kötülük görmeyesin. Allah Teala o ağzı size birbirine beddua edin diye değil dua, zikir ve hayr konuşun diye verdiİsmail Ekinci1-Ceylani İlim Araştırma Ve Yayma Merkezi / Geylani Tefsiri / C1 / bkz 302 2-Bakara Süresi 216 3-En’am Süresi 59 4-Al’i İmran Süresi 66 5-Nisa Süresi 40 6-Maide Süresi 112-114 7-Maide Süresi 115 8-İsra Süresi 11 İyilik ve Yardımseverlik Üzerine En güzel Anlamlı Özlü Sözler Mesajlar ve Yazılar Başkasına yararı dokunan insan en kusursuz insandır Sophokles iyilik ile ilgili güzel sözler Sayfanın Konusu ,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili hadisler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili hikaye,Yardımseverlik ile ilgili sözler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili şiirler,İyilik ve yardımseverlik ile ilgili ayetler,doğruluk ile Ayetler Bir kör bir köre yol gösterirse ikiside çukura yuvarlanır Matthew Henry Dostuna da, düşmanına da yardım et, çünkü o zaman dostunla daha yakın dost, düşmanınla da dost olursunClebul Eğer hür bir toplum sayıca daha çok olan fakirlere yardım edemezse, sayıca az olan zenginleri de kurtaramazJohn Kennedy Her yardım, cennete doğru bir basamaktır HWard Beecher Herkes ötekisine yardım etseydi, herkesin işi yapılmış olurdu Erner Erchenbach Işık yapmanın iki yolu vardır ya kandil olmak, ya da yansıtan ayna… Edith Warton İnsan, dostlarının acılarına, onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil, yardım ve bakım ile katılmalıdır Epukuros İnsanın en iyi yardımı kendi kendisine yaptığı yardımdır Goethe İnsanlar, birbirlerine yardımdan el çektikleri gün, insanlık yok olur, karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar olmazWalter Scott İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın Maide Suresi, 2 Küçüklerin yardımı olmaksızın hiçbir büyüğün başarıya ulaştığı görülmez Bu, ne küçüğü büyütür, ne de büyüğü küçültür Cemil Sena Sevmek fiilinden sonra gelen dünyanın en güzel fiili yardım etmektir V Suttner Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız, yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınızChilon Yardımlar tıpkı çiçek gibidir, ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder Chillon iyilik ve yardımseverlikle ilgili en güzel hikayeler İyilik ve Yardımseverlik ile ilgili Hikayeler İskoçya’da adı Fleming olan yoksul bir çiftçi yaşıyordu. Bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor, yardım istiyordu. Çiftçi, çocuğu bataklıktan çıkardı, ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli biri indi… Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak kendini tanıttı ve “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum” dedi. Yoksul ve onurlu Fleming, “Kabul edemem” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıda çiftçinin küçük oğlu göründü, “Bu senin oğlun mu?” sorusuna çiftçi gururla, “Evet!” dedi. Kurtarılan çocuğun babası, “Gel seninle bir anlaşma yapalım” dedi. “Oğlunu bana ver, iyi eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa, ileride gurur duyacağın bir kişi olur.” Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu iyi bir eğitim gördü. Londra’daki St. Mary’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını Pensilin’i bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra, aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı. Onu ne mi kurtardı? iyilik ile ilgili anlamlı sözler Yardım Severlik İle İlgili Anlamlı Sözler Başkasına yararı dokunan insan en kusursuz insandır. Sophokles Bir kör bir köre yol gösterirse ikiside çukura yuvarlanır. Matthew Henry Dostuna da düşmanına da yardım et çünkü o zaman dostunla daha yakın dost düşmanınla da dost olursun. Clebul Yardım etmekle ilgili sözler Eğer hür bir toplum sayıca daha çok olan fakirlere yardım edemezse sayıca az olan zenginleri de kurtaramaz. John Kennedy Her yardım cennete doğru bir basamaktır. Beecher Herkes ötekisine yardım etseydi herkesin işi yapılmış olurdu. Erner Erchenbach Işık yapmanın iki yolu vardır ya kandil olmak ya da yansıtan ayna… Edith Warton İnsan dostlarının acılarına onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil yardım ve bakım ile katılmalıdır. Epukuros İnsanın en iyi yardımı kendi kendisine yaptığı yardımdır. Goethe İnsanlar birbirlerine yardımdan el çektikleri gün insanlık yok olur karşılıklı dayanışma olmazsa toplumlar olmaz. Walter Scott İyilik etmek fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın. Maide Suresi2 Küçüklerin yardımı olmaksızın hiçbir büyüğün başarıya ulaştığı görülmez. Bu ne küçüğü büyütür ne de büyüğü küçültür. Cemil Sena Sevmek fiilinden sonra gelen dünyanın en güzel fiili yardım etmektir. V. Suttner Size yapılan en ufak bir yardımı sakın unutmayınız yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız. Chilon Yardımlar tıpkı çiçek gibidir ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder. Chillon iyilik ve yardımseverlik ile ilgili şiirler İyilik ve Yardım Severlik İle İlgili Anlamlı Şiirler İsminin açıklanmasını istemeyen Bir yardımseverim ben Bensiz günaydınları Bağışlıyorum sana Sence çok büyük Bu yaptığım Ama ne sen tanıyorsun beni Ne de başkaları biliyor gerçek kimliğimi Her zaman bağışlanan Kazanıyor bir şeyleri Ve devamlı unutuluyor Yapılan bağış ardından Bağış yapan birileri Bensiz günaydınları Bağışlıyorum sana Sen de unut beni Daha öncesinde bağışladığım her şeyi Tıpkı avuç içinde sunduğumda sana savunmasız kalbimi Elinin tersiyle itip nankörlük ettiğin gibi… İyilik ve Yardımseverlik ile ilgili Ayetler 244 – İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab Tevratı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? 258 – Hani bir zamanlar “Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve “hıtta” bizi bağışla! deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız” dedik. 283 – Hani bir vakitler İsrailoğulları’ndan şöylece mîsak kesin bir söz almıştık Allah’dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek,namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz. 2112 – Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah’a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller. 2177 – Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır. 2189 – Sana hilâllerden soruyorlar. De ki Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. Doğruluk ile ilgili ayetler Eğer kulumuza Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın ve bunu ispat edin. Bakara Suresi 23. Ayet De ki “Eğer iddia ettiğiniz gibi Allah katındaki ahiret yurdu cennet diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” Bakara Suresi 94. Ayet Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki “Eğer doğru söyleyenler iseniz iddianızı ispat edecek delilinizi getirin.” Bakara 111. Ayet Allah şöyle diyecek “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır. Maide Suresi 119. Ayet Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” Neml Suresi 64. Ayet Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Kasas Suresi 5. Ayet Fahşâ kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de değişik günahlar için kullanılmıştır. Bu sayacağımız âyetler de o günahlardan biri olan haddi aşma anlamına gelmektedir. م ودع مكل هنإ ناطيشلا تاوطخ اوعبتت لو ابيط للاح ضرلأا يف امم اولك سانلا اهيا اي " *نيب امنإ نوملعت ل ام الل ىلع اولوقت نأ و ءاشحفلاو ءوسلاب مكرمأي "* “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yeyin, ve sakın şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size sadece kötülüğü, Çirkini fahşâyı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.”84 21 Bu âyette fahşâ kelimesi, haddi aşma yoluyla işlenen büyük günahlar ve dinin kabih görüp aklın kabul etmediği davranışlar Kurtûbî'ye göre bu âyette geçen fahşâ, Şeriatın yasakladığı her Haddi aşıp daha çok kötü işler yapmaktır. Kimilerine göre السوء kötülük, şer had gerektirmeyen suçlar iken; ءاشحفلا kelimesi de ceza ve had gerektiren Fahşâ, herhangi bir şeyde ölçüsüz davranma ve haddi aşma demektir. Fâhişlik; sözde, fiilde ya da sıfatta olur. Bir nesne boyunun, normal ölçülerin üstünde olmasına Arap dilinde “fâhişu’t- tûl "haddinden fazla uzun” denilir. Bu ifade ile de halkın alıştığı, normal bulduğu ölçülere uymadığından çirkin olduğu vurgulanmak istenmiştir. Kötü sözler sarf eden, huyu kötü insanlara "fâhiş"; insanları güldürmek amacıyla açık-saçık söz sarf eden kimselere de "mütefahhiş" ya da "mütefâhiş" Râzî tefsirinde bu âyet-i kerimeyle89 ilgili şunları söyler " Bu âyet, şeytanın düşmanlığının ayrıntısı gibidir. Bu detay üç kısımdır Birincisi السوء Kötülük Bu kelime ister uzuvlara ait fiillerde olsun ister kalbe ait fiillerde olsun bütün kötülükleri kapsar. İkincisi Fahşâ ءاشحفلا bu, kötülüğün bir çeşididir. Çünkü fahşâ, kötülüğün en pis çeşidi ve büyük günahlardan olup yüz kızartıcı / fuhşiyat sayılan şeylerdendir. Üçüncüsü نوملعت لاام الله ىلع اولوقت ناو Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeniz90 Fuhşiyatın yüz kızartıcı günah en çirkinidir. Çünkü yüce Allah bunu da büyük günahlardan saymıştır".91 85Beydâvî, Envâru't-tenzîl, en-Nesefî, Medârikü't-tenzîl, s. 91. 86 Ebû abdullah Muhammed b. Ahmed el-Kurtûbî, el-Câmi' li ahkâmi'l-Kur'ân, 87 Ebü'l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, el- Keşşâf an hakâikı gavâmizi't-tenzîl ve uyûni'l-ekâvîl fî vücuhi't-te'vîl, Mektebetu'l-Ubeykan, Riyad,1998, 88 Halit Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınları, İstanbul, 1991,"Fuhuş " 89 Bakara, 2/168-169 22 Fahşâ ve sû’ kelimelerine farklı bir bakış Fahşâ, ölçüyü aşmak, yanlış ve hoş görülmeyen şey demektir. Bu kelime Kur’an’da genellikle Sû’ kelimesiyle kullanılmıştır. Örneğin “….Şeytanın adımlarını izlemeyin. O, sizin apaçık düşmanınızdır. O, size sadece Sû’ ve fahşâyı emreder.”92 Müfessirler bu ayetteki sû’ ile fahşanın arasındaki fark ile ilgili pek çok şey söylemişlerdir. Bunlardan çıkarabileceğimiz tek şey ise bu iki kelime neredeyse eş anlamlıdır. Bu hususu âyetler eşliliğinde incelersek “Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, ondan sû’ ve fahşâyı uzaklaştırmak için delilimizi gösterdik.”93 Bu açıdan bakıldığında bu iki kelime ile zina kast edilmiştir. Nitekim bu husus aşağıdaki ayette daha da belirgindir “Zinaya yaklaşmayın! Şüphesiz o, bir fahişedir ve kötü bir yoldur.”94 Bu ve diğer ayetler Fahşâ ve Sû’ kelimelerinin neredeyse aynı anlamı ifade ettiğinin bir Âyetin96 hasr ifade eden "امنإ” edatıyla kullanılması, şeytanın yalnızca kötülükleri, Allah’ın yasakladığı şeyleri emrettiğini, insanları bu yasakları çiğnemeye teşvik ettiğini göstermektedir. Bazı kimseler şöyle demişlerdir Şeytan bazen şerre çekmek için insanları hayra çağırır. Bu birkaç türlü olabilir; ya onu, iyi olandan şerre 90 Bakara, 2/169. 91 Muhammed b. Ömer b. el-Huseyn b. el-Hasan b. Ali el-Kureyşî el-Bekrî Fahruddîn er-Râzî, Mefâtihü'l-gayb, Dârü'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, 2013, 92 Bakara, 2/ 169. 93 Yusuf, 24. 94 İsra, 32. 95 Toshıhıko Izutsu, Kur’an’da Dini ve Ahlâki Kavramlar, Çev. Selahattin Ayaz, Pınar Yayınları, İstanbul, 2010, s. 349-350. 23 çekebilmek için daha iyiden iyi olana çeker, ya da kolay olan hayırdan, insanın ibadetlerden tamamen soğuması için onun meşakkatini artırmak gayesiyle zor olan hayırlı şeye çeker. Her halükârda haktan uzaklaşılmış olur ki zaten şeytanın istediği de türlü tuzaklarla insanı Allah’tan ve ona götüren yollardan uzaklaştırıp kendi çizgisine çekmek, kendi gibi yapmaktır. Onun çizgisi de Allah’ın sınırlarının Kur’ân, bundan önceki âyetlerde kendisini okuyup doğru anlayana önemli bir ders verdikten sonra bu âyetlerde de insanları, bu dersten faydalanarak helâl ve temiz olan şeylerden yararlanıp, şeytanın izinden gidip de haramlara bulaşmamayı tavsiye ediyor. Çünkü şeytan, insanların düşmanıdır. Bu yüzden her zaman onları kötülüğe çekmek ister; onları haramlara, edepsizliğe, Allah'ın yüceliğine yaraşmayan sözler sarf etmeye teşvik eder. Şüphesiz bu uyarılar, öncelikle Kur’ân’ın ilk muhatabı olan müşrikleredir. Bununla beraber bu uyarılar, bütün insanlar için hayatî değer taşıyıp müminlerin de helâle harama riayet etmeleri, şeytanın kışkırtmalarına karşı daima dikkatli olmaları gerektiğini ifade Bu âyette fahşâ kavramından önce zikredilip fahşâya düşüren “Şeytanın izinden gitmek” sözünün anlamı; onun kışkırtmalarını kabul edebilecek bir yapıya sahip olmaktır. Bundan kurtulmak ise güçlü bir imana, yeterli bilgiye ve kuvvetli bir takvaya sahip olmak ile mümkündür. Bu donanıma sahip olan müminler, kendilerini şeytanın kışkırtmalarından ve azgınlığından koruyacak ve ona karşı direnebilecek gücü elde etmiş olurlar. Nitekim başka âyetlerde bildirildiğine göre şeytan son derece hileli, aldatıcı yollara başvurarak insanları yoldan çıkaracağına dair yemin etmiş; sadece Allah’ın “ihlâslı kullarını” yani Allah’a bütün samimiyetiyle bağlanan ve onun yolundan giden Allah rızâsını her şeyin üstünde tutan gerçek dindarları yoldan çıkaramayacağını ifade Şüphesiz şeytanın uğraşmadığı, yoldan çıkarıcı vesveseler telkin etmediği hiç kimse yoktur. Bu yol ile şeytan insanın kalbine bir 97Râzî, Mefâtihü'l- gayb, 98 Heyet, Kur'an Yolu Tefsiri, 99 Hicr, 15/39-40; Sâd, 38/82-83. 24 kötülük yapma arzusu da sokabilir. Fakat Hz. Peygamber’in bir ifadesine göre "Allah muhakkak iyilikleri ve kötülükleri yazdı, sonra bunu açıkladı, kim bir iyiliğe azmetse ve onu yapmasa, Allah onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar, ona azmedipte yapsa, Allah onu katında on iyilikten yedi yüze, daha fazla katlara kadar yazar, eğer bir kötülüğe niyetlense ve onu yapmasa Allah onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar, eğer ona niyet etse ve onu yapsa Allah onu bir tek kötülük yazar."100 İşte bu iyilik, ihlâslı, takvâlı müslümanın, şeytana karşı koymasının karşılığı ve Fahşânın haddi aşma anlamında kullanıldığı ikici bir âyet de şudur نلا نم مكؤابآ حكن ام اوحكنت لاو " اتقمو ةشحاف ناك هنإ فلس دق ام لاإ ءاس و * لايبس ءاس “Geçmişte olanlar hariç, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.”102 Âyette fahşâ, son derece kötü bir iş, çirkinlik, rezalet ve iğrençlikte had safhaya ulaşmış davranışlar anlamında Âyette geçen” هنإ” ifadesindeki zamirin mercii şu iki yer de olabilir 1. Cahiliyye dönemindeki nikaha döner. Buna göre, Allah'ın, onlara yasakladığı bu işin, onlara göre de çirkin kabul edilip bu işin gazabı gerektirecek bir şey olduğunu belirtir. Araplar, bir kimsenin, babasının hanımından olan çocuğuna يتقم /maktî yani “gazaba uğramış” diyorlardı. Bunun böyle isimlendirilmesi doğrudur. Çünkü; bir kimsenin babasının eşi, annesi gibidir. Anneleri nikahlamak 100 Buhari, Rikak, 31; Müslim, İman, 206-207. 101Heyet, Kur'an Yolu Tefsiri, c. 1, 102 Nisâ, 4/22. 25 ise, Araplarca en iğrenç fiillerdendir. İşte bu sebepten dolayı Cenab-ı Hak, bu nikahın her daim utanç verici ve gazap sebebi olduğunu 2. Bu zamir, yasaklandıktan sonra yapılmış olan nikah mefhumuna râcîdir. Buna göre yüce Allah bu nikahın, İslâm döneminde / İslam toplumunda bir hayasızlık ve Allah’ın gazap ve öfkesine bir sebep olduğunu söylemiştir. Bu işin Allah'ın hükmünde ve ilminde böyle vasfedilmiş olduğunu beyan etmek için de “ناك” mazi siğa ile kullanılmıştır. Ayette zikredilen üvey annelerle evlilik, çirkin bir iştir. Çirkinliğin de üç boyutu vardır. Bunlar, akli, şer’i ve örfi boyutlardır. Buna göre “şüphe yok ki o bir hayasızlıktır” sözüyle bu nikah türünün aklen, “Allah’ın hışmına sebep /maktâ” olmasıyla şer’an, “ne kötü bir yoldur” sözüyle de örf'en helal ve hoş sayılan şeylerin dışına çıkıldığına işaret edilmiştir. İşte tüm bunlar, yani bu üç nitelik bir şey hakkında birleşmişlerse artık o şey normal ölçüleri çoktan aşmış ve çirkinliğin son haddine varmış Âyette yasaktan sonra peş peşe zem bu fiilin kötülenmesi getirilmesi bu işin çirkinliğin zirvesine ulaştığının Araplar kendi büyütüp yetiştirdikleri rebibeleriyle üvey kızlarıyla evleniyorlardı. Bundan dolayı da toplumdaki erdemli kişiler bu duruma son derece öfkeleniyor, “nikahu’l-makt” son derece kızılan nikah” diye isimlendiriyorlardı. Böyle bir ilişkiden doğan çocuğa da “يتقملا” diyorlardı. Allah Teala bu ifadesiyle onların yaptıklarının Allah’ın dininde haddi aşmak, dinin sınırlarının dışına çıkmak ve çirkinlikte, fıtratın yanlış gördüğü, öfkeyi celbeden en zirve nokta olarak 104 Râzî, Mefâtihü'l- gayb. 105 Râzî, Mefâtihü'l-gayb. 106 Ebubekir b. Arabî, Ahkâmü’l-Kur’ân, Darü'l-Kütubü'l-İlmiyye, Beyrut, 2002, 107 Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 2, s. 48. 26 Bu âyetin nüzulünden sonra İslam dini artık bu nikahı onaylamamıştır. Çünkü âyette de belirtildiği gibi bu bizzat fahiş, Allah’ın öfkesini mûcip/Allah’ın sınırlarından uzak bir davranış olduğundan hala devam etmesi Babaların önceden evlendiği kadınlarla evlenmek Allah’ın yarattığı kuralı ve selim zevki bozar, altüst eder. Allah’ın insanları kendisiyle hakikate ve hidayete ulaştırdığı kuralları da bunu teyit etmektedir. Çünkü O’nun kuralının dışındaki bu tür davranışlar çok çirkin ve hakirdir. Zaten bu yolda yürüyenler de akıllı insanların gözünde Fahşânın haddi aşma anlamında kullanıldığı diğer bir ayet de şudur دعلاب رمأي الل نإ" ل اتيإو ناسحلإاو ع ىهني و ىبرقلا يذ ء ن غبلاو ركنملا و ءاشحفلا ي ظعي مكلعل مك نوركذت * “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin şeyleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”110 Fahşâ bu âyette, insanların kişiliklerini bozan batıl inanç itikad; toplum fertlerine zarar veren öldürmek, hırsızlık yapmak, iftira atmak; toplumu sıkıntıya sokup manevi yünden çöküşüne sebep olan zina, kumar, içki gibi insanların hoşlanmadığı ve nefret ettiği bütün söz ve davranışları amelleri kapsayan bir edep iffet ve hayaya aykırı olan bütün fiillerdir. İbn Mesud ö. 560, bu âyetin Kur’ân-ı Kerîm’de, tabi olunacak hayırları ve uzak durulacak şerleri en güzel ve veciz şekilde toplayan âyet olduğunu ifade eder. Tüm dini ve toplumsal güzellikleri ihtiva ettiği gibi onları sevdirir ve insanları onları yapmaya teşvik eder. Tüm kötü, şer ve günah olan şeylerden de sakındırır, nefret ettirir ve onları yasaklar. İşte bunun için hatipler konuşmalarının 108 Muhammed Tâhir ibn Aşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, Daru't-Tunisiyye, Tunus, 1984. s. 293. 109 Ahmed Mustafa el- Merâğî, Tefsîru’l-merâğî, Mısır, 1946, s. 219. 110 Nahl, 16/90. 27 sonunda söylenmek istenenleri barındıran; kapsam dışı, ilgisiz olanları da zikretmemesi yünüyle tam bir vaaz olsun diye bu âyeti okumak sûretiyle derslerini bitirirler. Böylece Allah’ın çok az kelimeyle bu âyette toplanmış olan emir ve yasaklarının bağlayıcılığını, şeriatının sınırlarını hatırlatırlar ki onlar da üç emir ve üç yasaktır Emirler; adalet, ihsan ve akrabaya ilgi; yasaklar ise fahşâ, münker ve bağy’ Ayette yasaklananlar arasında bulunan fahşâ, Allah’ın koyduğu kuralları bozmada ve çirkinliklerde Allah'ın yasakladığı kötü bir hayat tarzı sergilemek, zina, eşcinsellik, içki, kumar, hırsızlık gibi kişiliği ve olgun şahsiyeti zedeleyici, kişiye yakışmayan tüm davranışlardır. Münker, şer’i şerifin kabul etmediği selim fıtratın nefret ettiği şeylerdir. Bağy ise, insanların mahremiyetlerine kan ve canlarına düşmanlık etmek, saldırıda bulunmak gibi çirkin Kurtûbî, münkerin fahşâdan daha kapsamlı olduğunu, çünkü münker'in Şari’in yasakladığı her şey olup tüm masiyetleri rezalet ve bütün alçak davranışları kapsadığını söyler. Ona göre fahşâ ve bağy aslında münkerin kapsamındadır ama yüce Allah, zararının büyüklüğüne dikkat çekmek için onları Temeli fahşâ ve münkerden oluşan, rezalet azgınlık ve isyan üzerine kurulu bir toplum ayakta duramaz ve varlığını devam ettiremez. Bu kötü fiiller, ne kadar güçlü olursa olsun ve dış etkenler tarafından ne kadar baskı yapılırsa yapılsın insan fıtratı belli bir süre sonra bu ahlak dışı eylemlere karşı bir tedbir alır ve silkelenir. Allah'ın kanunuyla yönetilmeyen devletlerin ve dış etkenlerin bu ahlaksızlıkları ön görmesine rağmen insan fıtratında ona karşı bir direnişin bulunması bu tür ahlaksızlıkların insanlık hayatına ve bedenine ters unsurlar olduğunun göstergesi ve delilidir. Allah'ın adalet ve iyiliği emretmesi, çirkin ve kötü şeyleri yasaklaması 112 Muhammed Ali es-Sabûnî, Kabesun min nuri’l-Kur’ani’l-Kerim, Darü'l-Kalem, Dımeşk,1988, 113Sabûnî, Kabesun min nuri’l-Kur’ani’l-Kerim, 114 Kurtûbî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, 28 bozulmamış selim fıtrata uygun düşer. Fıtrat Allah'ın bu emrini destekler ve bu hususta Allah adıyla direnişe Ayrıca bu âyet, iyilik ve kötülüğün çeşitli aşamalarına değinerek sağlıklı bir toplumun başlıca dayanaklarını gösterdiğinden dolayı cuma günü hutbenin sonunda okunup bu esasların her hafta hatırlatılması çok isabetli olmuştur. AKLIN İSRAFI Sözleri ve prensipleri, hem kendi hayatında hem de kıyâmete kadar devam edecek olan ümmetinin hayatında fiilen yaşanan Peygamber Efendimiz'in nurlu izinde değil de, akılları vahiy terbiyesi görmemiş, ictimâî nizam ile ahlâk nâmına ortaya koydukları fikirler, çoğunlukla kütüphânelerin tozlu raflarındaki kitaplarda, sırf bir nazariye/teori olarak kalmış filozofların peşine takılıp boşuna yorulmak; aklın isrâfıdır. LİSAN NİMETİNİN İSRAFI Dargın gönülleri barıştırmak, din kardeşliğini kuvvetlendirmek, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak, dâimâ hakkın ve hayrın müdâfii ve sözcüsü olmak yerine, boş ve lâubâli konuşmalar yapmak, gönüllere diken batırmak, en kötüsü de bâtılın, şerrin ve şeytanın avukatlığını yapmak; lisan nîmetinin isrâfıdır. İBADETTE İSRAF İmkân var iken namazı cemaatle kılmamak, onu mecbûriyet savarcasına huşûdan uzak bir şekilde îfâ etmek de, ibadet hayatına âit israflar cümlesindendir. İNSAN İSRAFI Bilmeliyiz ki; ömrü boş geçirmek, yeme-içme ve giyimde haddi aşmak, sıhhati lüzumsuz yerlerde zâyî etmek, tefekkürü rûhânî manzaralara değil de nefsânî vitrinlere yönlendirmek, faydasız ilimle meşgul olmak ve ilmi, nefsânî menfaatlere âlet etmek de birer israftır. Hele eğitimde, evlâtları sırf dünyevî istikbâl kaygılarıyla mânevî terbiyeden mahrum olarak yetiştirmek, israfların en büyüğü olan "insan isrâfı"dır. Zira bu, en büyük hakikate gâfil kalarak ebedî saâdeti isrâf etmektir. RIZIK İSRAFI Bir kimsenin tembellik yaparak rızkını kazanmayı ihmâl etmesi ve etrafına muhtaç hâle düşmesi de bir çeşit israftır. Zira hadîs-i şerîfte "Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever." buyrulmuştur. Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, I, 65 İNFAK İSRAFI Daha fazla ihtiyaç sahipleri varken, şahsî yakınlık duyduğumuz bir kimseye, ihtiyacından fazlasını vermek de israftır. Bu sebeple muhtaçların ihtiyaç derecelerine göre infakta öncelik sırasını belirlemek zarurîdir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri bu hususta şöyle buyurur "Nice servet sahipleri vardır ki, onların lâyık olmayanlara vermemeleri, vermelerinden daha hayırlıdır. Bu yüzden, Allâh'ın verdiği malı, ancak Allâh'ın emrine göre harca! Yersiz infak, âsî bir kölenin, güyâ ihsanda bulunuyorum diye, pâdişâhın malını eşkıyâya dağıtmasına benzer." Haberler Güncel İsraf nedir, kaç çeşit israf vardır? İsraf nasıl önlenir? İsraf ile ilgili ayet ve hadisler

haddi aşmak ile ilgili ayetler